İŞÇİLİK ALACAKLARINDA İHTİYARİ ARABULUCULUĞUN GEÇERLİLİĞİ
8.09.2025

İŞÇİLİK ALACAKLARINDA İHTİYARİ ARABULUCULUĞUN GEÇERLİLİĞİ

Bursa'da  iş hukuku alanında uzmanlaşmış işçi avukatı arıyorsanız Bursa Hukuk Bürosuyla iletişime geçebilirsiniz. Bursa Hukuk Bürosu iş hukuku alanında uzmanlaşmış kadrosuyla size yardımcı olacaktır. Bursa Hukuk bürosu kadrosunda beş avukat ve iki stajyer bulunmakta olup avukatlarımızdan iki tanesi iş hukuku alanında uzmanlaşmış işçi avukatlarıdır.


Arabuluculuk Nedir?



Taraflar aralarında çıkan uyuşmazlıkların çözümü için yargı yoluna başvurabilecekleri gibi alternatif çözüm yollarına da başvurabilirler. Nitekim arabuluculuk da işbu alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden biri olup 6325 sayılı Kanunun 2/1-b maddesine göre, tarafsız ve uzmanlık eğitimi almış bir üçüncü kişinin uyuşmazlığın çözümü için tarafların müzakere yürütmelerine yardım ettiği, gizli, gönüllü ve iradi bir uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Arabuluculuk mevzuatımıza ilk kez 07.06.2012 tarihli 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ile girmiş olup kural olarak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri tüm uyuşmazlıklarda uygulanabilir.



Taraflar Arasında Çıkan Her Uyuşmazlıkta Arabuluculuğa Başvurmak Zorunda Mıdır?



6325 sayılı HUAK’a göre arabuluculukta kabul edilen temel ilke ihtiyariliktir. İhtiyari arabuluculuk süreciyle taraflar kendi belirledikleri arabulucunun nezaretinde, hak ve alacaklarını kararlaştırarak tutanak altına almaktadırlar. Böylece taraflar yargılamaya gitmeksizin anlaşarak bazen bir kısım tavizler de vererek hak ve alacaklarını yargısal süreçlere dahil olmaksızın kolay ve hızlı bir şekilde hukuki koruma altına alabilmektedirler. Ancak mevzuatımızda yapılan değişiklikler ile bazı uyuşmazlık türleri için dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulması zorunlu kılınmıştır. Arabuluculuğa başvurunun zorunlu olduğu hallerde taraflar, dava açmadan önce arabuluculuğa başvurmamışsa bu durum açılan davanın usulden reddedilmesine neden olcaktır. Bu nedenle taraflar, yargı yoluna başvurmadan önce mutlaka aralarındaki uyuşmazlığın zorunlu arabuluculuk kapsamında olup olmadığını tespit etmelidir.

İş Hukukunda İhtiyari ve Zorunlu Arabuluculuk

Ülkemizde iş hukuku ve yargılaması, iş uyuşmazlıklarının çözümünün çeşitli ihtiyaçlar sebebiyle hukuk yargılamasından ayrı biçimde ele alınmaktadır. Bu uygulamanın sebebi ise iş sözleşmesinin tarafları olan işçi ve işverenlerin kural olarak yasa önünde eşit olsalar da sosyal ve ekonomik yönden imkânlarının eşit olmaması ve bu eşitsizliğin herhangi bir uyuşmazlık halinde özellikle işçi aleyhine adaletsiz sonuçlar doğurmasıdır. Bu maksatla yasa koyucu iş uyuşmazlıklarının çözümünde uygulanacak özel usul kuralları öngörmüştür. Nitekim 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3. Maddesi ile bazı uyuşmazlıkların yanı sıra kanuna, bireysel ve toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, davadan önce arabuluculuğa başvurmak zorunlu kılınmıştır. Bu bağlamda kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin alacağı, fazla çalışma alacağı, hafta tatili alacağı, UBGT alacağı, ücret alacağı, ayrımcılık tazminatı, haksız fesih tazminatı, prim, ikramiye, yemek, yol ve yakacak gibi işçilik alacaklarında kural olarak dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurmak zorunludur. İş kazası ve meslek hastalığından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat ile bunlarla ilgili tespit, itiraz ve rücu davaları, toplu iş sözleşmesinin taraflarının işçi sendikası ile işveren veya işverenin sendika üyesi olması halinde ortaya çıkan uyuşmazlıklar ve iş sözleşmesinin kurulması sırasında yapılan görüşmede ortayan zararın tazmini talepleri ise ihtiyari arabuluculuk kapsamındadır.  



İşçilik Alacaklarında İhtiyari Arabuluculuğun Geçerliliği



Her ne kadar İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3. Maddesi gereğince işçilik alacaklarının dava şartı arabuluculuk kapsamında olduğu konusunda bir şüphe bulunmasa da arabuluculuk kurumunun temel olarak iradi ve ihtiyari nitelikle olması nedeniyle işçilik alacaklarında da ihtiyari arabuluculuğa başvurulabilmektedir. Ancak işçilik alacaklarında arabuluculuğun zorunlu olup olmadığı, taraflar aralarındaki uyuşmazlığın yargı yoluna taşınıp taşınmayacağına bağlıdır. Şayet taraflar, işçilik alacakları konusunda anlaşamama ihtimallerine karşı dava yoluna gitmek istiyorlarsa bu durumda tarafların dava şartı arabuluculuk kapsamında arabuluculuğa başvurmaları gerekmektedir. Aksi durum taraflarca açılan davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilmesine neden olacaktır. Öte yandan taraflar aralarındaki uyuşmazlığı dava yoluna taşımayacaklarsa yine özgür iradeleri doğrultusunda ihtiyari arabulucuğa başvurabilirler. Taraflar ihtiyari arabuluculuk faaliyeti kapsamında yaptıkları görüşmelerde talep ve isteklerini yine açık bir şekilde belirtebilir ve özgür iradeleriyle anlaşıp anlaşmayacaklarına karar verebilirler. Şayet taraflar, arabuluculuk faaliyeti sonucunda bir anlaşmaya varırsa 6325 sayılı HUAK’ın 18/5. Maddesi gereğince üzerinde anlaştıkları hususlar hakkında dava açamayacaklardır. Ancak yukarıda da açıkladığımız üzere taraflar ihtiyari arabuluculuk süreci sonucunda anlaşamamışlarsa arabucululuk faaliyeti sonunda düzenlenen anlaşamama belgesi ile yargı yoluna başvurmaları mümkün değildir. Bu durumda işçilik alacağından kaynaklanan uyuşmazlığı yargı yoluna taşımak isteyen taraf, ihityari arabuluculuk faaliyetinin olumsuz sonuçlanması akabinde dava şartı arabuluculuk kapsamında arabuluculuğa başvurmalı ve işbu arabuluculuk süreci sonunda düzenlenen anlaşamama belgesini de mutlaka dosya kapsamına sunmalıdır.


İşverenin İhtiyari Arabulucuk Yöntemini Kötüye Kullanması Durumunda İhtiyari Arabuluculuğun Geçerliliği



Önemle belirtmek gerekir ki 6325 sayılı Kanun'un 1. Ve 2/1-b maddesinde düzenlenen arabuluculuk, ancak taraflar arasında bir hukuki uyuşmazlık var ise uygulama alanı bulacaktır. Bu bağlamda taraflar arasında bir uyuşmazlığın varlığı arabuluculuk faaliyetinin ön koşulu olduğundan ortada somut bir uyuşmazlık bulunmadığı halde yapılan ihtiyari arabuluculuk süreci geçersizdir. Yalnızca taraflar arasında bir uyuşmazlık olmaması değil arabuluculuk faaliyetinin 6325 sayılı Kanuna uygun olmaması da taraflarca imzalanan arabuluculuk anlaşma belgesinin geçerliliğini etkileyecektir. Nitekim arabuluculuk anlaşma belgesinin esaslı unsurlarından ilki, tarafların arabuluculuk faaliyeti sonucunda anlaşmalarıdır. Anlaşmanın arabuluculuk faaliyeti sonucunda gerçekleşmiş olması, arabulucuya başvuru ve arabulucunun seçiminden faaliyetin sona ermesine kadarki tüm süreci ifade eder. Bu durumda şayet işçi arabuluculuk faaliyetinin hiç gerçekleşmediğini veya usulüne uygun yapılmadığını iddia ediyorsa işçinin bu iddiası mutlaka dikkate alınmalıdır. Anlaşma belgesinin ikinci esaslı unsuru ise tarafların anlaşmasıdır. Tarafların hangi konularda, hangi ölçüde ve koşulda anlaştıklarının anlaşma belgesinden veya son tutanaktan tespit edilebilmesi gerekir zira anlaşma belgesi, 6325 sayılı Kanunun 18/4. Maddesine göre ilam niteliğinde olduğundan ve tarafların anlaştıkları konulara ilişkin dava açması da kural olarak mümkün olmadığından bu durum işçinin ciddi bir hak kaybına uğramasına neden olabilecektir. Bu sebeple anlaşma belgesinden tarafların üzerinde anlaştıkları hususlar açık ve net bir şekilde belirlenemiyorsa arabuluculuk faaliyetinin anlaşma ile sona ermediği kabul edilmelidir. Anlaşma belgesinin son esaslı unsuru ise şekildir. Arabuluculuk sonucunda ortaya çıkan anlaşma belgesinde arabulucunun ve tarafların imzasının bulunması zorunludur. Arabulucunun imzasının bulunmadığı tutanak, arabuluculuk anlaşma tutanağı olarak nitelendirilemeyecek ve böyle bir anlaşma belgesi icra edilebilirlik şerhi verilmesine konu olmayacaktır. Görüldüğü üzere işçilik alacaklarında ihtiyari arabuluculuk, ancak taraflar arasında bir uyuşmazlık olması, arabuluculuk faaliyetinin başından sonuna kadar 6325 sayılı Kanuna uygun olarak yürütülmesi ve anlaşma belgesinin yukarıda anlatılan tüm esaslı unsurları taşıması halinde geçerlidir. Somut olarak uyuşmazlığın bulunmadığı ve arabuluculuk sürecinin de usulüne uygun bir şekilde yapılmadığı durumlarda ise ihtiyari arabuluculuk yoluyla düzenlenen anlaşma belgesinin, 6325 sayılı Kanun'un 18/4 ve 5. Maddesi uyarınca ilam niteliğinde bir belge olarak olarak nitelendirilmesi mümkün değildir.

Uygulamada ise taraflar arasında henüz bir uyuşmazlık bulunmamasına rağmen işverenlerin sıklıkla ihtiyari arabuluculuk süreci sonunda anlaşma belgesi düzenlenmesi şeklinde bir yola başvurduğu görülmektedir. İşverenler bu yola başvurarak arabuluculuk faaliyeti sonunda imzalanacak anlaşma belgesi ile işçinin hak ve alacaklarını almasını ve gelecekte yargı yoluna başvurmasını engellemeyi amaçlamaktadır. Salt ödemeyi belgelendirmek amacıyla yapılan bu uygulama, bir uyuşmazlığı çözmeye yönelik bir yöntem değil; işverenin borcu ifa işlemine arabuluculuk anlaşma belgesi niteliği kazandırmak amacıyla başvurduğu bir yöntem olarak değerlendirilmelidir.

İşverenlerin ihtiyari arabuluculuk kurumunu kötüye kullanması ve işçilerin haklarını ciddi bir şekilde ihlal etmeleri nedeniyle Yargıtay güncel kararlarında, ortada somut bir uyuşmazlık bulunmadığı hâlde ihtiyari arabuluculuk yoluyla düzenlenen son tutanağın veya anlaşma belgesinin 6325 sayılı Kanun'un 18/5. maddesinde öngörülen bir belge olmadığı, sadece ödemenin belgelendirilmesi için yapılan sürecin arabuluculuğun özüne uymadığı, arabuluculuk sisteminin iş sözleşmesinin sona erdirilmesi veya iş sözleşmesinden doğan alacaklara ilişkin ödeme belgelerinin düzenlenmesi amacıyla kullanılacak bir yöntem olmadığı kaldı ki böyle bir durumda geçerli bir arabuluculuk sürecinden de bahsedilemeyeceği gerekçesiyle kötüye kullanılan ihtiyari arabuluculuk sürecinin ve süreç sonunda imzalanan anlaşma belgesinin usule ve yasaya uygun olmadığına karar vermiştir.   



Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2024/10147 E., 2024/13332 K. Sayılı ve 10.10.2024 Tarihli kararı,


Öncelikle taraflar arasında bir hukuk uyuşmazlığının varlığı, arabuluculuğun ön koşuludur. Ortada somut bir uyuşmazlık bulunmadığı hâlde ihtiyari arabuluculuk yoluyla düzenlenen son tutanağın veya anlaşma belgesinin, 6325 sayılı Kanun'un 18 inci maddesinin beşinci fıkrasında öngörülen bir belge anlamında değerlendirilmesi mümkün değildir. Diğer yandan, 6325 sayılı Kanun'un açıkça hukuk uyuşmazlıklarının çözümü için öngördüğü bu yöntemin amacına uygun kullanılması gerekir. Bir hakkın amacına aykırı kullanılması, bütün hukuk sistemlerinde olduğu gibi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 2 nci maddesine göre de hakkın kötüye kullanımı niteliği taşır. Bu nedenle arabuluculuk, iş sözleşmesinin sona erdirilmesi ve feshin sonuçlarına ilişkin muhasebe işlemlerinin yapılması için bir araç olarak kullanılamaz. Başka bir anlatımla; arabuluculuk sistemi, iş sözleşmesinin sona erdirilmesi veya iş sözleşmesinden doğan alacaklara ilişkin ödeme belgelerinin düzenlenmesi amacıyla kullanılacak bir yöntem değildir. Belirtmek gerekir ki ortada bir uyuşmazlık bulunmadığı hâlde, iş sözleşmesinden doğan borcun ifasına yönelik işlemlerin arabulucu önünde yapılması gerekmez. Salt ödemeyi belgelendirmek amacıyla yapılan bu uygulama, bir uyuşmazlığı çözmeye yönelik bir yöntem değil; aksine işverenin borcu ifa işlemine, arabuluculuk anlaşma belgesi niteliği kazandırmak amacıyla başvurduğu bir yöntem olarak değerlendirilmelidir. Somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu tazminat ve alacaklar yönünden arabuluculuk süreci başlamadan önce taraflar arasında uyuşmazlık bulunduğuna yönelik dosyada herhangi bir delil mevcut değildir. Aksine, davacı tarafından verildiği iddia edilen istifa dilekçelerinin ve dilekçelerdeki beyanların geçerli olup olmadığı bir tarafa bırakılırsa, mevcut belgelere göre taraflar arasında arabuluculuk faaliyeti başlamadan önce herhangi bir uyuşmazlık bulunmadığı sonucuna varılmaktadır. Açıklanan sebeplerle; 10.10.2020 ve 30.04.2021 tarihli anlaşma belgelerinin geçerli bir arabuluculuk anlaşma belgesi niteliğinde olmadığı anlaşıldığından, söz konusu belgeler yönünden, 6098 sayılı Kanun'un 420 nci maddesindeki koşullara veya ifaya ilişkin hükümlere göre değerlendirme yapılarak, oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir.’’ Şeklindedir.


Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2024/10855 E. 2024/15300 K. Sayılı ve 27.11.2024 tarihli kararı,


‘’Dairemize intikal eden dosyalardan, taraflar arasında henüz bir uyuşmazlık bulunmamasına rağmen, işverence başlatılan arabuluculuk süreci sonunda anlaşma belgesi düzenlenmesi şeklinde bir uygulamaya sıklıkla başvurulduğu anlaşılmaktadır. 6325 sayılı Kanun'un 1 inci maddesinde arabuluculuğun hukuk uyuşmazlıklarının çözümünde uygulanacak bir çözüm yolu olduğu hüküm altına alınmıştır. Bu nedenle öncelikle taraflar arasında bir hukuk uyuşmazlığının varlığı, arabuluculuğun ön koşuludur. Ortada somut bir uyuşmazlık bulunmadığı hâlde ihtiyari arabuluculuk yoluyla düzenlenen son tutanağın veya anlaşma belgesinin, 6325 sayılı Kanun'un 18 inci maddesinin beşinci fıkrasında öngörülen bir belge anlamında değerlendirilmesi mümkün değildir. Somut olayda davacının aynı gün içinde hem işverene istifa dilekçesi verdiği, hem ihtiyari arabuluculuğa başvurduğu, hem de tarafların anlaşma belgesinde sayılan tüm alacaklar üzerinde müzakere ettikten sonra anlaşma sağladıkları iddia edilmiştir. Oysa bir taraftan işçinin istifa ettiğini, diğer taraftan davacıya kıdem ve ihbar tazminatı ödediğini ileri süren işverence, ihtiyari arabulucuğa başvurulması için taraflar arasında nasıl bir ihtilaf çıktığı ortaya konulamamıştır. Yukarıdaki tüm ilke ve açıklamalar ile dosya kapsamı birlikte değerlendirilecek olursa; aynı gün istifa ettiği ileri sürülen işçi ile işveren arasında bir uyuşmazlık bulunmadığı hâlde, usulüne uygun arabuluculuk müzakere süreci de yürütülmeksizin düzenlenen 17.02.2020 tarihli ihtiyari arabuluculuk tutanağının 6325 sayılı Kanun'un 18 inci maddesinin beşinci fıkrası kapsamında geçerli bir arabuluculuk anlaşma belgesi olarak kabulü mümkün değildir.’’ Şeklindedir.


İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi’nin 2024/2046 E. 2024/2752 K. Sayılı ve 17.12.2024 Tarihli kararı,


‘’Ancak 1/7/2020 tarihli "hukuk uyuşmazlıklarında ihtiyari arabuluculuk son tutanağı" başlıklı belge incelendiğinde belgede ücret, prim, yol parası, ikramiye, kıdem ve ihbar tazminatı gibi işçilik alacakları yanında, açılmış ve sonuçlanmış bir işe iade davası bulunmadığı halde, işe iade davası sonrası talep edilebilecek iş güvencesi bedeli, işe iade sonrası alacaklar, boşta geçen süre ücreti alacağı gibi alacakların da yer aldığı görülmüştür. Bunun yanında davacının 30/6/2020 tarihli el yazısı ile yazdığı ve imzaladığı, istifa ettiğine dair dilekçe ve ayrıca 30/7/2020 tarihli ibraname başlıklı belge sunulmuştur. Açılmış bir işe iade davası bulunmadığı halde işe iade davası sonrası talep edilebilecek alacakların da tutanakta yer alması, bu tutanağın imzalandığı belirtilen tarihten bir ay sonra ayrı bir ibranamenin düzenlenmiş olması gibi bütün bu hususlar davacı iddialarıyla birlikte değerlendirildiğinde taraflar arasında kanunda belirtilen anlamda bir arabuluculuk müzakeresi yapılmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla yukarıda belirtilen Yargıtay ilamında açıklandığı gibi eldeki davada da mevcut belgelerden taraflar arasında arabuluculuk faaliyeti başlamadan önce herhangi bir uyuşmazlık bulunmadığı anlaşıldığından ihtiyari arabuluculuk nedeniyle davanın reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.’’ Şeklindedir.

Bu bağlamda taraflar arasında uyuşmazlık olmadan yapılan ihtiyari arabuluculuk süreci ve süreç sonunda imzalanan anlaşma belgesi hiçbir şekilde geçerli olmayacağından hakları işverenler tarafından ihlal edilen işçilerin, hak etmiş oldukları işçilik alacakları için dava yoluna başvurmalarında hiçbir engel bulunmamaktadır.  

Bu süreçle ilgili daha spesifik bir durumunuz veya sorularınız varsa Bursa Hukuk Bürosu işçi avukatları olarak yardımcı olmaktan memnuniyet duyarız.

Bu Konuda Bize sorun !